Fransa’da pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun en büyük kazananı kamuoyu araştırma şirketleri oldu. Sonuçlar beklendiği gibi dört adayın küçük farklarla sıralandığı ve ikinci tur ipini Valls hükümetinin ekonomi bakanı sosyal liberal bağımsız aday Emmanuel Macron ile aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin (FN / Front National) genel başkanı Marine Le Pen’in göğüslediği bir tabloyu ortaya çıkardı. Anketler Macron-Le Pen düellosunu bundan yaklaşık üç ay önce ortaya koymuş, biz de bu mecradan okurlarla paylaşmıştık.

İlk turda Fransa için küçümsenmeyecek bir katılım oranının (yüzde 77) gerçekleşmesi, bu seçimin ülkenin geleceği açısından taşıdığı önemin ve seçmenin bunun bilincinde olduğunun somut bir göstergesini oluşturuyor. Dört adayın ve arkalarındaki dört büyük hareketin yarıştığı ilk turda, V. Cumhuriyet’in bugüne kadar seçilmiş cumhurbaşkanlarının mensubu olduğu iki büyük siyasi akımın devre dışı kalmasının, 2017 seçimlerinin en önemli sonucu olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Büyük siyasi ailelerin adayları neden devre dışı kaldı

İsmini Cumhuriyetçiler (LR/ Les Républicains) olarak değiştirmiş olan ılımlı sağın adayı François Fillon, eşi ve çocuklarını bir dönem Milli Meclis’te çalıştırmış olmasının ortaya çıkmasıyla patlak veren ve İngiliz asıllı eşinin isminden dolayı kamuoyunda ‘Penelopegate’ olarak bilinen skandal nedeniyle yüzde 20 oyla üçüncü sırada yer alarak devre dışı kaldı. Başlangıçta 2012’de seçilen sosyalist cumhurbaşkanı François Hollande’ın başarısızlığı nedeniyle favori görülen Cumhuriyetçiler, önseçimden çıkan François Fillon’un yerine zamanında yeni bir aday üzerinde uzlaşamadıkları gibi, adaylarının arkasında da sonuna kadar duramadılar.

Sosyalist Parti (PS), Hollande’ın cumhurbaşkanlığı dönemindeki başarısızlığı ve halk desteğini yitirmiş olması nedeniyle, yarışta doğal olarak dezavantajlıydı. Parti ayrıca tartışmalı yeni iş yasasının (loi travail) yol açtığı sokak gösterilerinin keskinleştirdiği bir ideolojik bölünme içindeydi. Bu nedenlerle François Hollande ikinci kez cumhurbaşkanı adayı olmamış, yerine başbakan Manuel Valls ön seçimde şansını denemiş, ama sonuçta hükümetin çıkardığı iş yasasına karşıtlığı sokaklara taşımış olan ‘solun solu’nun adayı Benoît Hamon karşısında yenilgiye uğramıştı.

Parti tarihinin en kötü sonucu

Aslında PS içindeki ideolojik kutuplaşma, ön seçimi kim kazanırsa kazansın, kaçınılmaz olarak partinin cumhurbaşkanlığı seçimleri vesilesiyle ikiye bölünmesine yol açacaktı. Zira ılımlı sol kanat ideolojik olarak, ekonomi bakanlığını bırakarak cumhurbaşkanlığı adaylığına soyunan sosyal liberal bağımsız aday Emmanuel Macron’a, solun solu ise Asi Fransa (La France Insoumise) hareketinin adayı olarak seçime katılan Jean Luc Mélenchon’a yakındı. Bu iki kanadı tek bir aday ve dahası bir program etrafında bir araya getirmek artık mümkün değildi.

Öyle de oldu. Benoît Hamon partinin ne sağ ne de sol kanatlarını birleştirebildi. Sağ kanat Macron’a, sol kanat da Mélenchon’a kaydı. Bu iki adayın desteği anketlerde artış gösterdikçe bu kayma daha da hızlanırken, Hamon hızla düşüşe geçti ve seçimin ilk turunda yüzde 6,3 gibi parti tarihinin en kötü sonucu ortaya çıktı. PS için artık yeniden yapılanmadan başka bir seçenek görünmüyor.

Macron’a soldan ve sağdan destek

2014 Ağustosundaki cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk turunda sonuca ulaştığı için Türkiye’nin henüz deneyimlemediği iki turlu seçimlerin en büyük özelliğini, adayı ilk turda elenen seçmenin ikinci turda seçilmesini ‘ehven-i şer’ bulduğu adaydan yana ya da ‘seçilmesini hiç istemediği’ adaya karşı oy kullanması oluşturuyor. İlk turda elenen adaylar da kendi seçmenlerini ikinci turda yarışan adaylardan birine oy vermeye ya da tarafsız kalmaya çağırıyor. Seçmen elbette hür iradesiyle oy kullanıyor ama genelde desteklediği partinin ve adayının çağrısına uyuyor. İkinci turda hangi adayın avantajlı olduğu da bu çağrılar dikkate alınarak belirleniyor.

Kabul etmek gerekir ki FN ve adayı Marine Le Pen’in oy oranı bu dönemde önemli bir artış göstermiş olsa da, 11 adayın yarıştığı ilk turda yüzde 5’ten fazla oy almış adayların hiçbirinden destek bulamıyor. Aksine ilk beş sıradaki adayların tümü aşırı sağı ve Marine Le Pen’i hedef gösteriyor. Bu bakımdan Marine Le Pen’in, babası Jean Marie Le Pen’in 2002 seçimlerinin ikinci turunda Jacques Chirac karşısında uğradığı hezimet (yüzde 18’e karşı 82) kadar olmasa da, açık farkla yenilmesi kimse için sürpriz olmayacak.

Mélenchon ikinci tur için işaret vermedi

İlk turda yüzde 23,9 oyla ilk sırayı alan Macron’a ikinci tur için en anlamlı destek -Hamon’un doğal desteği bir tarafa bırakılırsa- François Fillon’dan geldi. Fillon ılımlı sağ seçmenin ikinci turda çekimser kalacağına ilişkin söylentilere, Pazar gecesi yaptığı “Çekimserlik genlerimde yok” açıklamasıyla son noktayı koydu. Açıklamasına “Aşırıcılık Fransa’ya ancak bölünme ve mutsuzluk” getirir sözleriyle başlayan François Fillon, seçmenlerini ikinci turda Emmanuel Macron’a oy vermeye çağırdı. Bu çağrıya, ön seçimdeki rakibi Alain Juppé başta olmak üzere, LR cephesinin ağır topları da yaptıkları açıklamalarla destek verdiler.

İpsos’un bu çağrının ardından yayımladığı ankete göre LR seçmeninin yaklaşık yüzde 48’inin Fillon’un çağrısına uyacağı görülüyor. Bu seçmenin yüzde 19’unun sandığa gitmemesi, buna karşılık yüzde 33’ünün Marine Le Pen’e oy vermesi bekleniyor. Le Pen’in en fazla oyu sağda konumlamış seçmenden alacağı dikkate alınırsa bu veriler, LR seçmenindeki firenin ibreyi kendi lehine çevirmeye yetmeyeceğini gösteriyor.

Yaptığı sürpriz çıkışla ilk turu yüzde 19,2 oyla tamamlayan aşırı solun adayı Jean Luc Mélenchon henüz ikinci tur için seçmenine bir işaret vermiş değil. Pazar gecesi yaptığı açıklamada “Açıklandıktan sonra elbette sonuçlara saygı göstereceğini” belirten Mélenchon her iki adaya da mesafeli dururken, kendisini aday gösteren 450 bin imza sahibinin ikinci tur için henüz herhangi bir işaret vermediğini belirterek, konunun Asi Fransa hareketi içinde tartışılacağını ve alınacak kararın kamuoyuyla paylaşılacağını söyledi.

Frexit kaygıları hafifledi

Siyasi olarak zıt kutuplarda olsalar da, Mélenchon ile Le Pen’in özellikle AB’ye yaklaşımında bazı benzerlikler var. Örneğin iki siyasetçi de AB kurucu anlaşmalarının yeniden müzakere edilmesini, bundan sonuç alınamazsa Fransa’nın AB’de kalıp kalmamasını (Frexit) halkoyuna sunmayı savunuyor. Bununla birlikte aşırı sol seçmenin baş düşman olarak gördüğü Marine Le Pen’e doğrudan oy vermesini beklemek pek mümkün değil. Ama uzmanlar, Mélenchon’un Macron lehine, en azından Komünist Partisi Ulusal Sekreteri Pierre Laurent’nınkine benzer bir destek çağrısı yapmaması halinde, seçmenlerinin çoğunlukla sandığa gitmeyebileceğine işaret ediyor. Pazar gecesi yaptığı açıklamada Le Pen’i yenmek için “Tek bir oy pusulası var” diyen Laurent “Ama bu Emmanuel Macron’un mücadele edeceğimiz programına destek vereceğiz anlamına gelmiyor” diye eklemişti.

Sonuç olarak, 39 yaşındaki genç cumhurbaşkanı adayının ikinci turdaki rakibi önünde büyük bir avantaja sahip olduğunu söylemek yanlış olmayacak. İpsos’a göre, Macron yüzde 38’e karşı 62 oyla seçimi açık farkla kazanıyor. Dolayısıyla bir mucize olmazsa Macron, 48 yaşında cumhurbaşkanı seçilmiş olan Valéry Giscard d’Estaing’in elinde tuttuğu ‘en genç cumhurbaşkanı’ unvanını da devralacak. Macron’un cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, Fransa’nın ve doğal olarak AB’nin başının üzerinde sallanan Frexit tehdidi de şimdilik rafa kalkmış olacak.

["İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği" ve "Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Terörle Mücadele Modeli" kitaplarının yazarı olan Akın Özçer 1979-2006 yılları arasında, sonuncusu Lyon Başkonsolosluğu olmak üzere, Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulunmuştur]