ABD Hava Kuvvetleri 13 Nisan 2017'de, popüler adıyla 'tüm bombaların anası' (mother of all bombs) olarak da bilinen bir GBU-43B 'Massive Ordnance Air Blast' (MOAB) kullanarak Afganistan'daki bir DEAŞ mevziini hedef aldı.

‘MOAB olayıyla’ ilgili olarak fazlaca spekülasyon yapılmış olsa da, söz konusu stratejik mühimmatın yüksek tahrip nitelikleriyle ve üst düzeyde askeri-siyasi bir karar neticesinde kullanılmış olmasıyla ilgili olarak, şimdiye kadar çok az sayıda esaslı değerlendirme yapıldı.

MOAB'a dair kapsamlı bir anlayış geliştirebilmek için, meseleyi öncelikle üç ana parametrenin perspektifinden değerlendirmek gerekiyor: GBU-43B'nin tercih edilme nedenleri, Trump yönetiminin ve Pentagon'un bu mühimmatı kullanma kararı ve vurmak için seçilen hedefler. Ancak bu parametrelerin dikkatli bir şekilde incelenmesinden sonra, Beyaz Saray'ın savunma politikası ve askeri stratejisi hakkında ipuçları verebilecek, yol gösterici mahiyette bir analizin ortaya çıkmasını umabiliriz. Yine de bir noktaya dikkat etmek gerekiyor. Açık-kaynaklı savunma değerlendirmeleri, günümüzde bir profesyonel danışmanlık ve risk analizi çözümleri sunma alanıdır, bu nedenle veri toplama ve işleme konusunda çok soğukkanlı ve nesnel yöntemleri gerektirir. Diğer bir anlatımla, “bir bomba üzerinden ABD'nin küresel bazdaki savunma duruşuna dair bir ufuk turu” tarzında mesajlar veren yazıların çok ‘parlak ve havalı’ durmasına ve MOAB'ın kullanılmasının bize gerçekten de bir şeyler anlatmasına rağmen, Trump yönetiminin savunma perspektifini doğru şekilde öngörebilmek için, bundan çok daha fazlasına ihtiyacımız var.

Operasyonel değerlendirme

Şimdiye kadar üretilen nükleer-olmayan en büyük bomba olmasa da, 137 metrelik hasar yarıçapı ve 11 ton TNT’lik infilak gücü ile MOAB önemli bir hava-kara yeteneği sağlıyor . Askeri açıdan, GBU-43B'nin yeraltı tünel ve sığınak komplekslerinden, zor zeminlerde bulunan mağaralardan ve mayın tarlalarından oluşan dar bir hedef yelpazesi bulunuyor. Bomba hedef bölge üzerinde çok yüksek basınç oluşturuyor. Yani Nangarhar-Afganistan'da bulunan mağaralardaki DEAŞ kümelenmesi ve kullanılan tünel sistemleri, MOAB'ın tercih edilmesindeki muhtemel en büyük operasyonel nedenlerden biri oldu. MOAB, birçok bombardıman uçağının taşıyamayacağı kadar büyük olduğundan, platform olarak MC-130H Hercules uçağı tercih edildi.

MOAB kullanımının öncesi ve sonrasına dair uydu görüntülerinden elde edilen açık-kaynaklı muharebe hasar kıymetlendirmesi, neredeyse bölgede bulunan bütün yer üstü yapıların imha edilmiş olduğunu ortaya koydu. Daha önceden tespit edilen tünel girişinin imha edilmesi gibi diğer göstergeler de, yeraltı kompleksinin büyük ihtimalle önemli ölçüde zarar gördüğünü gösteriyor. Açıkçası, harekat ortamında ve gerçek harp koşullarında ilk kez kullanıldığı bu bombardımanda GBU-43B'nin askeri beklentileri karşılamış olduğu düşünülüyor.

Yazının başında belirttiğimiz analitik çerçeveye dönecek olursak, MOAB'ın kullanılma kararı, sahadaki hedeflerin teknik profili göz önünde bulundurulduğunda, tutarlı görünüyor. Pentagon'a göre, kararı operasyonel düzeydeki komutanlar verdi. Bununla birlikte, böyle bir adımın çok daha üst düzey bir makamdan onay almış olması muhtemel.

Kuşkusuz Başkan Trump ile savunma ve dış politika ekibi ve Pentagon, MOAB'ın tercih edilmesinin bütün uluslararası basında manşetlerden verileceğini çok iyi biliyorlardı. Bu çapta bir konvansiyonel bombanın testler dışındaki ilk gerçek hedefi olarak DEAŞ'ın seçilmesi -özellikle de dünyanın Beyaz Saray'ın DEAŞ'a karşı uygulamaya koyacağı yeni stratejisini beklediği bir dönemde- ve bütün bu adımların Afganistan’da atılması, şimdiden etkili bir siyasi-askeri mesaj vermeye yetecek derecede güçlü.

Büyük resme bakmak

Yine de Trump yönetiminde görülecek Amerikan savunma duruşuna ve askeri stratejiye dair kapsamlı bir anlayış geliştirebilmek için, MOAB'ın kullanılış sebeplerinin ötesine bakmak gerekiyor. Daha da önemlisi, ABD'nin savunma politikasının temel referans belgelerinin nasıl şekillendirileceğinin görülmesi gerekiyor.

Yukarıda sözü edilen belgelerin arasında bulunan Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu’nun (Quadrennial Defense Review/QDR) 2018'de yayınlanması bekleniyor. Yeni QDR, Savunma Bakanı Mattis tarafından şekillendirilen ABD askeri doktrinini yansıtırken, Trump başkanlığı döneminde planlanan savunma duruşuyla ilgili de ipuçları verecek.

2014'ün QDR’si dört temel ulusal çıkara dayanıyordu: ABD'nin, ABD vatandaşlarının ve ABD müttefiklerinin ve ortaklarının güvenliği; açık uluslararası bir ekonomik sistem içinde güçlü, yenilikçi ve büyüyen bir ekonomi; yurtiçinde ve dünyada evrensel değerlere saygı ve ABD'nin barışı, güvenli ve daha güçlü işbirliğini teşvik eden bir uluslararası düzeni ilerletmesi.

Daha da önemlisi, 2014 yılının QDR'si askeri gücü, “(ABD’nin) ulusal çıkarlarını korumak için sahip olduğu birçok araçtan sadece biri” olarak betimliyordu. Ayrıca, “[ABD’nin] mümkün olduğunca diplomasi, ekonomik gelişme, işbirliği ve katılım ve [Amerikan] fikirlerinin gücü yoluyla bu çıkarlarının takipçisi olduğu” vurgulanmaktaydı. Bu nedenle, 2018 QDR'sinin ABD’nin üstünlüğünü küresel ölçekte tesis etmeye özel bir önem verip vermeyeceğini ve ABD askeri gücünü, öngörülemeyen ve tehlikeli bir dünyada, diğer milli güç unsurlarının bir adım önünde niteleyip nitelemeyeceğini görmek gerekiyor.

İkinci olarak, Nükleer Duruş Değerlendirmesi (Nuclear Posture Review/NPR) önemli bir referans. 2010 tarihli NPR, 2008 yılındaki Rusya-Gürcistan savaşına rağmen, Rusya'ya karşı yapıcı bir söylem benimsemişti. Ocak 2017'de Başkan Trump, Savunma Bakanı Mattis'i yeni bir NPR sürecini başlatmak için görevlendirdi.

NPR, Washington'un nükleer politikalarını ve yeteneklerini şekillendiren en üst düzey belge. Özellikle Ukrayna krizi ve Kırım'ın ilhakından sonra, uluslararası toplum, yayımlanacak NPR'da Moskova'ya dair stratejik silahsızlanma perspektifine nasıl yaklaşılacağını merak ediyor. Taktik nükleer silahların geleceği de bir sonraki NPR'ın değinmesinin beklendiği diğer bir sıcak konu olacak.

Son -fakat aynı derecede önemli- bir mesele olarak, Trump yönetiminin DEAŞ stratejisini yakında ilan etmesi bekleniyor. Kongre, hükümetin harcama tasarısını geçirmeye hazırlanırken, böyle bir strateji belgesinin olmasını şart koşmuştu.

Yeni bir dönem

Trump yönetiminin uluslararası ilişkilerde askeri tercihlere yaklaşımının, bazı uzmanların yanı sıra geleneksel ABD müttefikleri tarafından da Obama yönetiminin (gereğinden fazla) temkinli bulunan yaklaşımından farklı olduğu açık.

Birçok uzmanın dikkat çekici bulduğu gibi, Başkan Trump şimdiden Pentagon'a eskisinden daha büyük bir inisiyatif sağladı, Suriye'de Baas rejiminin kimyasal silah kullanımını cezalandırmak için bir Tomahawk saldırısına izin verdi, son teknoloji F-35'leri Estonya'da konuşlandırdı, Kuzey Kore'yle gerginliği tırmandırmaktan kaçınmadı ve Yemen'de El-Kaide'yle mücadele için daha fazla hava gücünü tercih etti. Bütün bu etkenler, Beyaz Saray'daki yeni yönetimin askeri güç ve güvenlik meseleleriyle ilgili anlayışına dair ipuçları veriyor.

Özetlemek gerekirse, MOAB'ın kullanımının, daha kararlı bir savunma politikası ima eden yukarıdaki delillerden sadece biri olduğu değerlendiriliyor. Fakat nihai bir değerlendirmeye varmadan önce, daha yapısal emareler görmemiz gerekiyor. Ama yine de elimizde, güvenlik meselelerinin çözümünde askeri güçten daha fazla medet umulacak olan bu süreçte, Savunma Bakanı Mattis ve Pentagon'un, ABD’nin stratejik gündeminde daha güçlü bir konuma sahip olacaklarını iddia etmeye yetecek kadar bilgi var.

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

[Dr. Can Kasapoğlu İstanbul merkezli bir düşünce kuruluşu olan Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi’nde (EDAM) savunma analistidir.]