İlk olarak bir tanımlamayla başlanması gerekirse siber zorbalık, "bir ya da birden fazla kişinin, elektronik iletişim araçlarını kullanarak, belirli bir süre içerisinde sürekli olarak, kendisini savunmayan bir bireye yönelik olarak uyguladıkları kasıtlı saldırgan davranış” ifadeleriyle tanımlanabilir. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte bilgisayar ortamından kasıtlı olarak tehdit, küfür ve buna benzer birçok mesajın daha yüksek seviyelerde paylaşıldığının hepimiz farkındayız. Bununla birlikte siber zorbalığın birer alt dalı olarak nitelendirebileceğimiz, iftira, online kavga, başkasının bilgilerini illegal olarak internette kullanma ve tehdit gibi içeriklerin gün geçtikçe yaygınlaştığını söylemek de yanlış olmaz.

Bilimsel olarak da inceleme altında olan siber zorbalığın özellikle ülkemizde lise ve ortaokul düzeyinde eğitim gören çocuklar üzerinde büyük tehlike yarattığı biliniyor. Yapılan araştırmalar yukarıda da belirttiğimiz gibi özellikle 13 yaş ve altındaki çocuklar üzerinde etkili olmaktadır. Bunun nedeni olarak da bu yaş dönemindeki çocukların internet ve sanal iletişimle ilk olarak tanışmaları gösterilebilir. Bu duruma bağlı olarak siber zorbalığı uygulama eğiliminde olan bireylerin eli kolaylaşmaktadır. Bu durumla ilgili toplumsal muhafazakarlığın verdiği etki ve çocukların psikolojik durumu da siber zorbalığın ortaya çıkarılmasının önüne geçmektedir. 

Peki Siber Zorbalığa Karşı Nasıl Önlem Alınır?

Burada tahmin edeceğiniz üzere en büyük rol çocuğun geleceğinin ve yaşamının tayini konusunda çok önemli bir konumda bulunan aileye düşmektedir. İlk olarak aileler çocukları bu tip sanal şiddetlere karşı gözetim altında tutmalıdır. Çocuklar özellikle aileleri tarafından iletişim teknolojileri ve mahremiyet konusunda bilgilendirilmelidir. Sosyal medya konusunda hhem okulda hem de aile arasında önemli bir eğitim verilerek bu kullanımın bağımlılık haline gelmesini önlenmesi gerekiyor. Çocukların başkaları tarafından kullanılabilecek bilgilerinin sosyal medyada paylaşımının önğne geçilmesi gerekiyor. Diğer yandan bu konuların hepsinin aslında önkoşulu olan aile ve çocuğun arkadaş olması gerekiyor. Bunun yanı sıra yine yukarıda belirttiğimiz gibi çocuğun sosyal medya bağımlılığı düzeyine gelmesini engellemek için özellikle son dönem İskandinav ülkelerinin uyguladığı metoda benzer bir uygulama geliştirilebilir. Çocuğun okul sonrası hayatının daha verimli bir hale getirilmesi anlamına gelen, sanat ya da spor gibi faaliyetlerde bulunması sağlanabilir. 

Araştırmalar Her 100 Kişiden 41'nin Mağdur Olduğunu Gösteriyor

Pew Research şirketi tarafından yapılan Çevrimiçi Taciz 2017 raporuna göre Amerika bazında her 10 kişiden 4'ü sanal bir şiddete uğradığını belirtti. Öte yandan mobil internette yaşanan ilerleme bu oranın şüphesiz daha da yükseldiğini ortaya koymaktadır. 

Araştırmaya göre sala şiddetin türleri şöyle sıralanabilir:

Çevrimiçi lakap takma (27) 

Birisini mahcup etme çabaları (22) 

Fiziksel tehditler (10) 

Sinsice takip – Stalklama (%7) 

Sürekli olarak taciz (%7) 

Cinsel taciz (%6) 

Siber zorbalık başlığına Türkiye özelinde bakacak olursa ilk olarak 46 milyon internet kullanıcısının 42 milyonunun sosyal medya kullandığını belirtmek gerekiyor. Diğer bir yandan özellikle genç nüfus baz alındığında birçok oyun ve forumlarda iletişimin hem konusu hem de niteliği bir değişime uğramaktadır. 

Yine buradan Amerika'da yapılan araştırmayı genelleştirme yoluna gidersek saldırganlar özellikle mağdurların kişisel ve fiziksel özelliklerini hedef almaktadır. Örneğin, araştırmaya katılan Amerikalıların 'ü siyasi görüşleri sebebiyle her 10 kişden birisi dış görünüşünden dolayı ve ırk ve mzehep gibi özellikleri bağlamında da yine her 10 kişiden 1'i hedef alındığını belirtmekte. 

Bunun yanı sıra mağdur olanlardan ziyade sanal bir mahalle basksı yaratması açısından birçok kişi durumdan etkilenerek paylaşımlarını tekrardan düşünmeye başlıyor. Yine araştırmaya göre Amerikalıların ''si başkalarının tacize uğradığına tanık olduktan sonra çevrimiçi paylaşım yapma konusunda bir otokontrole gittiğini belirtiyor. Birçok kişi de bu tür şiddet olaylarına tanık olduktan sonra platformları terk ediyor. Ancak olumlu gelişmeler de yaşanabiliyor. Küfür gibi sözel şiddet olaylarına tanık olanların 0'u müdahale etme ihtiyacı içerisinde bulunuyor. 

Kısaca sanal ortamdaki şiddetin normal alanda yaşanan soyut hiyerarşi ya da sosyal statü veya fiziksel üstünlükten ayrı düşünmemek gerekiyor. Sorumlusu kim diye düşünüyorsanız elbette ilk olarak toplumsal yapıyı kodlayan erkleri göstermek gerekiyor. Peki önüne nasıl geçilir diyorsanız sağlıklı bir sosyal medya kullanımını hem kendimiz için hem de çocuklarımız için sağlama çabasından başka yapabileceğimiz pek bir şey yok.

webtekno.com